27 Mayıs 2010 Perşembe

DİN DEVLETİNE DÖNÜŞÜYORUZ...


Bu rakamları yorumsuz olarak sizlerle paylaşmak istiyorum:

***Türkiye"de kaç okul var ?........... ........67. 000

***Kaç hastane var ?........... ........1. 220

***Kaç sağlık ocağı var ?........... ......... 6.300


***Peki kaç cami var ?........... ......... .85.000

Her 60 bin kişiye 1 hastane düşerken, 350 kişiye 1 cami düşüyor.

***Peki, kaç kilise var ?........... ......... .270

***Kaç cemevi var ?........... ......... .100

***Türkiye"de kaç doktor var ?........... ......... .77.000

***Peki, kaç din görevlisi var ?........... ......... .90.000

Türkiye"de her 900 kişiye bir doktor düşerken,

her 780 kişiye bir din görevlisi düşüyor.

Eğitim-Sen"e göre Türkiye"nin 200 bin öğretmen açığı var.

***Türkiye"de kaç kütüphane var?........ ......... ......1.435

***Almanya"da kaç kütüphane var?........ ......... .....11.000

***Türkiye"nin kaç kentinde devlet tiyatrosu var ?......13

*** Kaç kentte kuran kursu var?........ ......... .......81

***Bu kursların toplam sayısı kaç ?........... .........3.852

***Türkiye"de 1 opera derneği var, 11 bale, 10 heykel, 18 resim,
18 sinema, 38 tiyatro derneği var.

***Peki, kaç tane "cami yaptırma derneği" var ?........35. 000

***İçişleri Bakanlığı"nın bütçesi ne kadar ?........... ....783 trilyon

***Ulaştırma Bakanlığı"nın ?........... ........678 trilyon

***Bayındırlık ve İskân Bakanlığı"nın ?........... ...677 trilyon

***Kültür ve Turizm Bakanlığı"nın ?........... .......632 trilyon...

***Sanayi ve Ticaret Bakanlığı"nın ?........... ........280 trilyon..

***Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı"nın ?...249 trilyon...

***Çevre ve Orman Bakanlığı"nın ?........... ........404 trilyon...

***Sadece Sünnileri temsil eden

Diyanet İşleri Başkanlığı"nın bütçesi nekadar ?........1.3
katrilyon...


8 bakanlığın bütçesi kadar...

22 üniversitenin toplam bütçesine denk...

***Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesinin yıldan yıla büyümesine
bakalım:

1997"de 66 trilyon.

1998"de 119...

1999"da 180...

2000"de 270...

2001"de 302....

2002"de 553...

2003"te 771...

2004"te 1 katrilyon...

2005"te 1 katrilyon...

2006"da 1,3 katrilyon...

2007"de 2,7 katrilyon...

Bir ülke, Diyanet"e, bütün üniversitelerine ayırdığı bütçe kadar
pay ayırıyor,bunu son bir yılda ikiye katlıyorsa, doktordan, öğretmenden
fazla imam yetiştiriyorsa, hastane değil cami yaptırıyor, kütüphaneden çok
Kuran kursu açıyorsa, o ülkenin durup bir daha düşünmesi gerekmez mi?


Arkadaşlar!
dışarda birşeyler oluyor farkında mısınız?
uykuda olanları sarsın, uyandırın. yakında ışıklar sönebilir, karanlıkta ne
yapacaksınız?

26 Mayıs 2010 Çarşamba

MADENCİ


Emeğe değer görmeyen zihniyet sarmışken toprağını
Kaderi biçilmiş yaşamın gözünden kara yaş akar
Kara elmasa değerken ellerin, yüreğine gömülür altın.
Bırakıp giderken
Kara toprağın boran sesinde devinim
İnsanlık onurunun yaldızlı payesidir yaşamın...

16 Mayıs 2010 Pazar

91. YILIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ ...


Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 tarihinde bir ulusun kaderini ve tarihin akışını değiştiren savaşımı başlattığında, 38 yaşındaydı. 29 Ekim 1923 tarihinde çürümüş ve çökmüş bir imparatorluğun sömürgeye dönüşmüş topraklarında, emperyalistlere karşı bağımsızlık savaşını kazanarak, tam bağımsız çağdaş bir cumhuriyet kurduğunda, 42 yaşındaydı. Hiç kimsenin hayal bile edemediği o eşsiz devrimleri yaparken, 50’li yaşlardaydı. Yaptıklarının hepsini ulusu için ve 15 yıl gibi çok kısa bir sürede gerçekleştirdi. Yaşama veda ederken ise 57 yaşındaydı. Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusal kurtuluş savaşını başlatmasının üzerinden 91 yıl geçti. 15 yılda gerçekleştirdiği eserlerini ölümünden sonra, 72 yıldır içeriden ve dışarıdan yıkmaya çalışıyorlar. Ancak yıkamıyorlar ve hiçbir zaman da yıkamayacaklar. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün cumhuriyeti emanet ettiği gençleri, devrimlere sahip çıkmanın bilinciyle eserlerini her zaman koruyacaktır.
Türkiye’yi yöneten siyasi iktidarlar, Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra özellikle çok partili düzenle birlikte Kemalist ilke ve devrimlerden ödün vermiştir. Günümüz iktidarı tarafından cumhuriyet sorgulanmaktan çıkarılmış, artık yargılanmaya başlamıştır.

Ülkeyi yöneten siyasi iktidar, kendi ülkesinin ordusunu düşman olarak görmektedir, yargısının verdiği kararlara tepkilidir ve hangi koşulda olursa olsun her istediğini yapmak için uğraşmaktadır. Bunun anlamı, ülkede sivil darbe yapıldığının kanıtıdır. Sivil darbe, hukuk dışı yasalar çıkartılarak, tüm devlet kurumlarını ele geçirmek için sistemli bir şekilde kadrolaşmak ve kendilerine karşı olanları bir şekilde yargılayıp, susturmaktır.

Silivri’de hayali suçlamalarla yargılanan ulusalcı ve Kemalist aydınlar, aylardır onur mücadelesi vermektedirler. Yargının verdiği kararlardan hoşlanmayanlar; “bu karar siyasidir” diyerek, açıkça kışkırtıcılık yapmaktadırlar. Silahlı kuvvetlerin üzerine gidilerek, pasif duruma düşürülmüş, etkisizleştirilmiştir.

Siyasi iktidarın, kendi hazırladığı ve TBMM’de kabul ettiği anayasa değişikliği ile yargı, doğrudan siyasi iktidara bağımlı duruma getirilecektir. Bu durumda kuvvetler ayrılığından, kuvvetler birliğine geçiş sağlanacaktır ve bağımsız yargı son bularak, yerine siyasi iktidarın denetiminde bir yargı sistemi getirilecektir.

Laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla kesinleşen siyasi iktidarın yaptığı Anayasa değişikliğinin amacı, ülkemizde rejim değişikliği yapmaktır. Çünkü bu değişiklikler, ülkemizin temel sorunları olan ekonomik kriz, işsizlik, yoksulluk, açlık, terör, irtica gibi konular yerine, yüksek yargıyı kendilerine bağımlı hale getirmek için yapılmıştır. Ancak önümüzde Anayasa Mahkemesi süreci ve halk oylaması süreci bulunmaktadır; bu süreçler ülkemizin geleceği açısından çok önemlidir. Bu süreçler sonunda siyasi iktidarın diktaya varan kararlarına dur denilmeli ve böylelikle önümüzdeki seçimlerde, aydınlığa doğru yol almamız sağlanmalıdır.

91 yıl önce bugünlerde 19 Mayıs, bağımsızlığı yok edilmek istenen bir ulusun kurtuluş savaşına başlangıcını müjdeliyordu. Vatanın kurtulması için örgütlenerek, güç birliği yapan Anadolu insanının bağımsızlık mücadelesini müjdeliyordu. 91 yıl sonra Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı ve 19 Mayıs’ı, bugünkü siyasal ortamla birlikte düşünmek istedim… Emperyalizmin yıllardan beri görünen ve bilinen oyunlarıyla parçalanmak istenen ülkemizi, bir araya gelemeyen aynı görüşü savunan, ulusalcı ama örgütsüz insanlarla birlikte düşünmek istedim…

Günümüzde yaşanan tüm “gaflet ve dalalet ve hatta hıyanete” karşın, Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlık yolunda daima ileriye doğru gideceğimiz ışıltılı günlerin özlemiyle, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı olan, 19 Mayıs’ın 91. yılı kutlu olsun…

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Baykal naapmış?


Gerçek ya da değil, o görüntüler 3 kişiyi ilgilendirir. Baykal, Nesrin Baytok ve onların ailelerini.
Ne yapmış Baykal, gizli gizli?
Hiç bir resmi sıfatı yokken Beyaz Saray’a davet edilip, küresel teröristlerin emrine asker verme pazarlığı yaparken mi yakalanmış?
Mahkemeye gitmemek için hastaneden gizli gizli hastadır raporu mu almış?
İmralı’daki maşaya “Sayın”, şehitlere “Kelle” mi demiş?
Bir Anayasa metni hazırlayıp önce kendi kamuoyuna açıklama yapmak varken, paldır küldür AB-D’den onay almaya mı koşturmuş?
Sadece iç kamuoyunu uyutmaya yönelik bir afyon olan AB adlı rezilane macera için, Kıbrıs’ı satan protokollere mi imza atmış?
Sanki çok fakirmiş gibi, Ramsey’e telefon açıp, “Bizim kıza da bi 250 bin lazım” mı demiş?
Hakkını arayan insanlara, hayvan azarlar gibi mi davranmış?
Arap şeyhlerine, sanki babasının malıymış gibi, İstanbul’u mu pazarlamış?
Almanya’nın sanık olarak gördüğü Zahit Akman’ı gözümüzün içine baka baka kendi korumasına mı almış, yargılanmasın diye göğsünü siper mi etmiş?
İntihal yaptığı için YÖK tarafından profluğu iptal edilen Ömer Çelik’i, aferin der gibi müsteşar mı yapmış, yetmemiş, onun sizin vereceğiniz profluğa ihtiyacı yok mu demiş?
vs.
vs.
vs.
Çok merak ediyorum, oldu veya olmadı, bu memlekete Baykal ve Baytok’un özel hayatı mı daha çok zarar veriyor?
Yoksa, küresel teröristlerin maşası olan memleketin başındaki bu iktidarın yaptıkları mı?
Kimin istifa etmesi gerekiyor?
Bülent Uluçer

This is a RTE


Bu adam yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir...
- Bu adam ilköğretim çağında zorunlu dinî eğitim alır...
- Bu adamın aile kökeni kimsenin çözemeyeceği kadar karanlıktır...
- Bu adamın ailesinde daima gizlenen bir başka dine düşmanlık vardır.
- Bu adamın ruhsal yapısı çok dalgalı ve düzensizdir.
- Bu adam karşıtlarına argo ile yanıt veren küfürbaz ve külhanbeyi tavırlı biridir.
- Bu adam verdiği sözleri tutmayan ve imzaladığı anlaşmalara uymayan biridir.
- Bu adam devlet yönetimi konusunda cahil ama baskıcı ve şantajcıdır.
- Bu adam kendi ana dilini bile doğru dürüst konuşamadığı gibi yabancı bir dil de öğrenmek istememiştir.
- Bu adam kendi ülkesinde alt ve üst kimlikler bulunduğuna inanır.
- Bu adamın kendi devleti ve ordusuyla derin sorunları vardır.
- Bu adam hem özel hayatında, hem de siyasî faaliyetlerinde daima mağduru oynamıştır.
- Bu adam gençliğinde çok yoksulluk çektiğini öne sürerek, sürekli şekilde çok para kazanma hırsı yaşamıştır.
- Bu adamın cinsel sorunlar yaşadığı anlaşılmıştır.
- Bu adamın epilepsi (sara) hastalığına duçar olduğu ve zaman zaman ‘fit" diye bilinen buhranlar geçirdiği hep gizlenmiştir.
- Bu adamı gizli bir örgüt, ülkesinde lider yapmaya karar vermiştir.
- Bu adam başbakan olunca, cumhurbaşkanını halkın seçmesini istemiş ve kendisinin cumhurbaşkanı yapılmasını dilemiştir.
- Bu adamı iktidara getiren gizli örgüt, onu kullanarak ülkesinde devleti paramparça etmiş ve vatanı böldürterek yabancıların işgaline uğratmıştır.
- Bu adam tarihin tanıdığı “en kifayetsiz muhteris” liderdir.
- İnsanlık suçu işlemiştir.

İşte size bilmece... Bu adamı tanıdınız mı? Düşünün... Kime benziyor?
Yukarıdaki satırlar arasında aşina birini görüyorsunuz ama kimi?

Evet, bu adam son günlerde adından çok bahsedilen Hitler"dir.

Ve birçok kişi bu adama benzeyebilir ama kesinlikle İsmet İnönü değil!

Baykal’a da Silivri yolu göründü.


Aslında bu konuda bir yoruma gerek duymuyordum. Çünkü şimdiye kadar söylediklerim ve yazdıklarım işlerin buralara geleceği ile ilgiliydi. Bizim için bir sürpriz yok.

Son yirmi dört saattir yapılan yorumlara bakıyorum. Artık büyük bir çoğunluk işin gerçek sahibinin Amerika olduğunu ürkek ve korkak da olsa söylemeye başladılar. Artık herkes ABD ve onun vefakâr işbirlikçisi AKP’yi işaret ediyor.

Yandaş medya zor durumda.

Ne söyleseler ellerine yüzlerine bulaşıyor.

Önce ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesini hatırlatalım. Sınırları ve rejimleri değiştirilecek ülkeler arasında Türkiye de var. Üstelik bu projenin Amerika tarafından görevlendirilmiş Eş Başkanı da Türkiye’den.

Türkiye’nin federasyonlar şeklinde bölünmesi için daha önceden bölünmesi gereken hedefler var.

Orduyu bölmek,

Yargıyı bölme,

Partileri bölmek ve nihayetinde Türkiye’yi bölmek, bu projenin temel amacıdır.

Amerika’nın işbirlikçilere artık ihtiyacı yoktur. Eskiden işbirlikçiler ile Türkiye’deki işlerini yürütebiliyordu. Ama artık işbirliği Amerika için yeterli değil. Doğrudan uşaklar ile işlerini götürüyorlar.

İşçi Partisi, Ordunun Kemalist generalleri, namuslu yargıçlar ve savcılarının Silivri’ye taşınması yetmemiş olacak ki, sıraya CHP ve onun liderini koymuşlar.

Amerika’nın Türkiye’yi istediği gibi bölebilmesi için her türlü muhalefetin marjinalleştirilmesi gerekmektedir. Baykal operasyonu ile yaşadığımız budur.

Tekrar hatırlatayım.18 Nisan 2010 tarihinde Hürriyet Gazetesinde yer alan CIA raporunda ki hedefler arasında Madımak, Maraş ve Baykal vardı. CIA’nin talimatları içerdeki işbirlikçiler yolu ile bir bir hayata geçiriliyor.

Peki şimdi yaşadığımız operasyonun Amerika’ya yarar ne? AKP’nin yerinin pekiştirilmesi için CHP’nin muhalefetinin engellenmesi gerekmektedir.

Bir hususu daha hatırlatalım. Ergenekon Tertibinin mahkeme safahatında ortaya çıkan, MİT’in hazırladığı şemada zaten Baykal vardı.

Planın başından beri listede Baykal’ın olmasına rağmen bu güne kadar gecikmesinin nedeni; gerek Silivri’de yargılananların, gerekse belli kesimlerin direnmesinin önemli etkisi olmuştur.

Aslında bu yazıyı bir tek cümle ile ifade etmek mümkündür. Bitmemek üzere tertiplenmiş Ergenekon Tertibi devam etmektedir.
Baykal’a da Silivri yolu göründü.

Bülent ESİNOĞLU

11 Mayıs 2010 Salı

ÖZÜR DİLERİZ ATAM..


Belliki ulu önder Atatürk, Türk milletinin zeki ve çalışkan olduğu düşüncesine kandı. Ama maalesef ikisi de değiliz, bize bırakılan emanete sahip çıkamadık!”

“BUNLAR!!!” AYDINLIK GÜNLERDE, GENÇ OSMAN’IN IRZINA GEÇİP SONRA ÖLDÜRDÜLER …

Çoğu yazılarımda “BUNLAR” diye ifade ettiğim bir taraf vardı. ERDOĞAN’ın öykündüğü “aydınlık günlerde” aydınlanmanız için, o tarafın kim olduğunu bu yazımda biraz aralamak istiyorum. Devamı gelecek olan yazılarımda “BUNLARIN” Osmanlı devlet yönetimindeki karşılığı iç oğlanlardır.
İç oğlanlar; “her biri dünyanın dört bir köşesinde kimi parayla, kimi savaş sonralarında tutsak olarak Osmanlı sarayına kapılanmış yabancı soylu Frank dölü kölelerdi. Bunlara, Enderun-u Hümayun denilen ‘Türk soyuna yasak olan’ bu ocakta Osmanlı devlet adamı olmak üzere, sadece Osmanlıca konuşma belletilmişti.

Gelip geçmiş bütün sadrazamlar bunlardı.

Vezirler bunlardandı.

Zavallı halkın gözünde hala bir soyluluk simgesi gibi anılan tüm Osmanlı paşaları bunlardandı.

Şeyhülislamlar,

Kadı denilen YARGIÇLAR bunlardandı.

Beylerbeyleri,

Sancakbeyleri

Derebeyleri,

Subaşları,

Zaptiye Nazırları bunlardandı.

Ülkemin nimetlerini servetlerini, Türklerin kan ve can karşılığında zapt ettikleri yabancı ülkelerden ele geçirilen ganimetleri, çağın kültür, eğitim ve uygarlığını paylaşan işte bunlardı”(1), şimdiki bunlar da “sanki” onlardı.

Henüz 6 yaşındaki dördüncü Mehmet’e, “baban Sultan İbrahim’i öldürmek gerek… Sen onu öldürtmezsen, o seni öldürür, diyenler; bas şuracığa mühr-ü hümayunu oğlum diyerek, bileğinden tutup fermana mühür bastıran yine bunlardı.

İbrahim’in boynuna yağlı kement atıp onu boğanlar,

Genç Osman’ın ırzına geçip sonra öldürenler de bunlardı.

Bütün bir sarayı ve giderek bütün bir ülkeyi ‘insan panayırı ve kan bulamacı’ durumuna getirenler, hep bunlardı, bunlardı…”(2) ve yine bunlardı.

Bu satırlardan sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni de “insan panayırı ve kan bulamacına” dönüştürenlerin aynı iç oğlanların bugünkü benzerleri olan “BUNLAR” olduğu sanırım anlaşılmıştır.

Şimdi de “BUNLARIN” kullandığı ERDOĞAN’ın “aydınlık günler” diye öykündüğü Osmanlı’da, görevinin karşılığı olan sadrazamların hukuki durumlarına bir kaç örnekle göz atalım…

Osmanlı’da ilk sadrazam görevine ikinci Murat döneminde Amasyalı Koca Mehmet Paşa’nın 1429’da getirildi.

1438’de azledildi.

Tarihe V. Mehmed Reşad olarak geçen padişahın son sadrazamı ise Mahmut Şevket Paşa idi. O da 1913’te öldürüldü.

Sonuçta Osmanlı’nın 600 yıllık devlet idaresindeki 36 padişahın,

7 başbakanı şehit olmuş,

30 başbakanını idam ettirmiş,

5 başbakanını Yeniçerililer öldürmüş,

131 başbakanı ise görevdeyken azledilmiştir.

Türkiye’de Osmanlı derken veya Cumhuriyet’in bilincinde olmadan, öncesi günlerini “aydınlık” olarak algılayanların çok dikkatli olması gerekir.

O “aydınlık günlerde!..”; Padişah III. Ahmed’in 6 Nisan 1713’te sadrazam olarak atadığı Hacı İbrahim Paşa’yı 21 gün sonra yani 27 Nisan 1713’te idam ettirmesi, Padişah IV. Mustafa’nın sadrazam yaptığı Keçiboynuzlu Ağa İbrahim Hilmi Paşa’nın görevindeyken firar etmesi, IV. Mehmed’in 5 Mart 1656 tarihinde göreve getirdiği Sadrazam Zurnacı Mehmed Paşa’yı 4 saat sonra azil edildiği “aydınlık” günler de yaşanmıştır.

“BUNLARIN” Osmanlı’da Fatih Sultan Mehmed ile başlayan dönemde Enderun-u Hümayun’dan çıkan ilk başbakanı (1467-1469) Rum Mehmed Paşa’dır. Gerisi, ancak Cumhuriyet aydınlanması ile durdurulmuş ise de sonra yeniden hortlamıştır… 11 Mayıs 2010


Saygılarımla

Muammer KARABULUT

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Baykal istifa etmeyecek..

CHP Lideri Deniz Baykal’a ait olduğu iddia
edilen internet görüntüleri üzerinden, hiçbir inceleme ve araştırma yapılmadan
hatta kendisinin konu ile ilgili açıklamasını bile beklemeden Baykal’ı suçlu
ilan etmek ne kadar doğru?
Şu anda ortada sadece ne olduğu tam anlaşılmayan
bir internet görüntüsü ve de bu görüntülerin teknik inceleme ile ortaya
çıkarılmasını adli mercilerden bizzat talep eden Baykal’ın avukatlarının yasal
talepleri var. Baykal’ı bu ortamda ve sadece bu görüntülerle suçlamak ve
neredeyse idam kararı vermek, büyük haksızlıktır.

Baykal’a ait olduğu
iddia edilen görüntülerin internet ortamında yayınlandığı gün, çok zor olmasına
rağmen Baykal’ı evinden arayıp kendisine sadece geçmiş olsun diyebildim ve başka
soru da sormadım. Çünkü böyle bir ortamda ne halde olabileceğini tahmin etmek
zor değildi. Ancak konu basında farklı yorumlarla gündeme gelince dün Sayın
Baykal’ı tekrar arayıp hem geçmiş olsun dileğimi yineledim, hem de görüşlerini
almak istedim. Baykal, konu ile ilgili açıklama yapmak istemese de ağzından
dökülen her sözcüğü dikkatle analiz etmeye çalıştım.

Gerçekle ilgisi yok

Yaptığım görüşmede Baykal’ın yazılanlara ve bazı değerlendirmelere
üzüldüğünü gördüm. Ağzından çıkan ilk söz, “gerçeklerle ilgisi yok” oldu.
Baykal, yazılıp çizilenlerin, yapılan değerlendirmelerin “utanç verici” ve “boş
laflar” olduğunu söyleyerek insanların bu kadar kolayca karalanmaması
gerektiğini söyledi. Bu yapılanlar “belli tezgâhların amacına hizmet etmektir”
şeklindeki değerlendirmesini dinlerken ses tonundan üzgün olduğu, ancak pes
etmeyeceği ve kararlılıkla bu işin üzerine gideceği izlenimini edindim.

İstifa gündemde değil

Görüştüğüm, üzgün ancak kendisine güvenen
ve kararlı bir Baykal’dı. Gündeminde istifa olmadığını seslendirmese de böyle
bir niyeti olmadığı izlenimini edindim. Gerek Baykal’da ve gerekse görüştüğüm
kendisine yakın isimlerde, bu yapılanların kurultay öncesi Baykal’ı istifaya
zorlayarak ekibini tasfiye etme planı olduğu düşüncesi hâkim.

Baykal’a
eş desteği

Baykal’a yakın kaynaklardan edindiğim bilgiler, Deniz
Baykal’ın eşi Olcay Baykal’ın da moralinin yüksek olduğu ve sonuna kadar eşini
destekleyeceği, Deniz Bey’in alacağı her kararın arkasında olacağı, böylece bu
zor günleri birlikte aşacaklarını ifade ettiği şeklinde.

İstanbul il
yemeği

Önceki akşam CHP İstanbul İl Başkanlığınca bir yemek düzenlendi.
Bu yemekte il ve ilçe yönetimleri ile bazı belediye başkanlarının yanı sıra Grup
Başkan Yardımcısı Kemal Kılıçdaroğlu ve Genel Sayman Mustafa Özyürek, Genel
Başkan Yardımcısı Binnur Tamaylıgil ve Parti Meclisi Üyesi Ali Rıza Özpolat ve
partililer bulundu. Geceye katılan partililerle konuştum. Her ne kadar moraller
yüksek tutulmaya çalışılıyorsa da sessizlik hâkimdi. Masalarda oturan partililer
birbirleriyle fısıldaşarak bu konuyu konuşuyor ve Baykal’ın arkasında olacakları
yönünde değerlendirmelerde bulunuyorlardı.

Parti içi muhalefette
homurdanma var

Parti yönetimine muhalif bazı milletvekili ve
partililerin çok net seslendirmeseler de yavaş yavaş homurdanmaya başladıkları,
ancak net tavırlarını Genel Başkan Deniz Baykal’ın yapacağı açıklamadan sonra
ortaya koyacakları ifade ediliyor.

AYDIN AYAYDIN-VATAN

GEÇ OLMADAN ÖRGÜTLENİN ARTIK!!!!!


87 yıllık Genç Türkiye Cumhuriyet’ i artık rayından çıktı. Sizlere hepimizin bildiği Cumhuriyete 4 bir koldan yapılan çok güçlü saldırıları… yargıyı, askeri, cumhuriyeti, laik hukuk devletini nasıl bir iştahla ele geçirmeye çalıştıklarını anlatmayacağım.

İbne-şizofren bir CİA ajanı T. Güney in hikayeleriyle başlayan, şüphe şüphe şüphe iddia iddia iddia diye milletin akıl sağlını bozan, hepimizi ŞAPŞALA ÇEVİREN bu BÜYÜK saldırının nereden geldiği hepimiz biliyoruz artık. Bunları konuşmanın anlamı kalmadı , SAFLAR NETLEŞTİ ARTIK.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ DİREK BİZE SALDIRIYOR. SOĞUK SAVAŞIN YENİ HALİ BU. KADİFE DEVRİMİ BÖYLE YAPTILAR..
TÜRKİYE Yİ PENSİLVANYA’DAKİ SÜMÜKLÜ FETULLAH VE PİYON AKP İLE İSTEDİĞİ GİBİ ŞEKİLLENDİRİP, ULUS DEVLETİ PARÇA PARÇA ETMEYE ÇALIŞIYOR.

Dostlar..Türkiye artık istesek de istemesekte normal siyaset rayına giremez artık. Artık bunu görüp eyleme geçme zamanı geldi. Düşünün; Bir cumhuriyet savcısı gözlerimizin önünde tarikatlara dava açtığı için apar topar hapise atıldı. Bu ülkenin 4 Ordusundan bir tanesinin en tepesindeki adam "TERÖR ÖRGÜTÜNE ÜYE OLMAK" tan karakola çekilmek isteniyor.

Dostlar,
ARTIK BU ÜLKEDE HER AN HER ŞEY OLABİLİR. AKLINIZA GELEBİLECEK HERŞEY.. AMA HERŞEY.. OLABİLİR ARTIK. OKUDUKLARIMA, BİLDİKLERİME, HAYAT TECRÜBEME VE AKLIMA GÜVENEREK DİYORUM Kİ: BU ÜLKE DE HUZURA, NORMAL HAYATA ARTIK NORMAL YOLLARLA ULAŞAMAYABİLİRİZ. İŞLER O KADAR HIZLI GELİŞİR Kİ, ŞAŞKINLIĞI ÜZERİMİZDEN ATAMADAN GERİ DÖNÜLMEZ YOLA GİRERİZ.

DİYORUM Kİ:
UZAKTA DEĞİL, ÇOK YAKINDA ÖYLE BİR GÜN GELEBİLİR Kİ, DIŞARI ÇIKMAK İSTERSİNİZ… KİMİN YANINA GİDECEĞİNİZİ BULAMAZSINIZ, KİMLE İLETİŞİME GEÇECEĞİNİZİ BİLEMEZSİNİZ, NEREYE GİDECEĞİNİZİ, KİMLE HAREKET EDECEĞİNİZİ BULAMAZSINIZ. TEK BAŞINA ÖFKELİ BİR İNSANIN CÜRÜMÜ KADAR YER YAKARSINIZ. TEK BAŞINA ÖFKELİ BİR İNSAN OLARAK ERİR GİDERSİNİZ..

DİYORUM Kİ;
ŞİMDİDEN ÖRGÜTLENİN. DEMOKRATİK, HUKUK KURALLARI İÇİNDE, DİK DURAN, TEPKİ VEREN, ULUSAL CUMHURİYETİ SAVUNAN DERNEKLERE, BİRLİKLERE, SİYASİ PARTİLERE ÜYE OLUN, İLETİŞİME GEÇİN,SES VERİN, SES ALIN…

SANAL BİRLİKLE BURADAKİ ÖFKEMİZLE KENDİMİZİ AVUTMANIN ANLAMI YOK ARTIK.
GERÇEK HAYATIN İÇİNE GİRİN…
ÖRGÜTLENİN !
ÖRGÜTLENİN !
ÖRGÜTLENİN !
ZAMAN GEÇ OLMADAN ÖRGÜTLENİN !

MUSTAFA KEMAL İN NUTUĞU NEDEN YAZDIĞINI UNUTMAYIN. 1. VAZİFEMİZ, HAYATIMIZ PAHASINA DAHİ OLSA BU ÜLKEYİ EMPERYALİSTLERDEN VE BÖLÜCÜLERDEN KORUMAK VE KOLLAMAKTIR. ULUSAL BAĞIMSIZLIĞI KOLAY ALMADIK, BU KADAR KOLAY VEREMEYİZ.
ÇANAKKALE DEKİ ATALARIMIZIN KEMİKLERİNİ SIZLATAMAYIZ !!!!
1.VAZİFESİNİ BİLEN TÜM YİĞİTLER, TÜM HANIMLAR, TÜM KIZLAR TÜM BEYLER..
İNİN GERÇEK HAYATA …
GEÇ OLMADAN ÖRGÜTLENİN ARTIK !!!!!

SEVDİĞİM SÖZLER..

Adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir.
Fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı !

SONUNDA BÖLÜNDÜK..

Avrupa birliği uyumyasaları içine sıkıştırılan bir madde ile Türkiye"nin bölünmesi onaylandı.Kürtlere federasyon olma hakkı tanındı.Avrupa birliği bu hakkı alan kürt federasyonunun bölgesini kalkındırması için Diyarbakır belediyesine kredi açtı...

..İsrail devleti ;kendi parasıyla kurduğu Barzani oluşumuna GÜNEY KÜRDİSTAN diyerek,KUZEY KÜRDİSTANIN neresi olduğunu dünyaya tebliğ etti.AKP hükümeti imzaladığı anlaşma gereği;Türk askerinin bölgeden çıkması için gerekli yasaları meclise getirdi.

Bölgeye polis ordusu kurulması için meclise yasa getirildi.Bölgede kurulacak polis gücünün orduya dönüşmesi için ağır silahlar temin edebilmesine imkan veren yasaları çıkardı.Amerika bu ordunun temeli olacak kişileri yemende eğitmeye başladı

.GÜNEY KÜRDİSTAN ve KUZEY KÜRDİSTAN"ın arasına amerikan ordusunu yerleştirerek IRAK petrollerini kontrol etmek maksadıyla;Türkiye"nin nato sözleşmesine bazı ilaveler yapıldı.Böylelikle AMERİKA ORDUSUNUN güney doğuya konuşlanması için TBMM baybas edildi..

teskere hukuku devre dışı bırakıldı.Sanki Ankarada halkın seçtiği bir iktidar yok..vatan işgal edilmiş,işgal kuvvetleri ellerini-kollarını sallayarak topraklarımıza yerleşiyor.Yaşanan bu kabus gibi günler basına yansımasada,bazı vatanseverler yeraltı faaliyetleri sayılacak şekilde konuyu tartışıyorlar.

İşgal altındaki mahkemelerde işgal kuvvetlerine güçlük çıkaranları gözaltına almaya başladı.Vahdettin zamanındada vatanseverler işgal güçlerine engel olmasınlar diye sürgüne gönderilirdi.Türk silahlı kuvvetleri tamamen sindirildiğinde ;

İsrail"in planladığı BOP projesi kapsamında BÜYÜK KÜRDİSTAN ilan edilecek.Büyük Kürdistanın birleşmiş milletlere müracatı akabinde AVRUPA BİRLİĞİNE giriş müracatı yapılacak.
Böylece İSRAİL Avrupa Birliği üyesi olacak.Kıbrıs"ta bulunan tarafsız bölgenin ingiltere tarafından İsraile satıldiğını ,dolayısıyla AB üyesi olduğunu iddia etmesi ,geçerlilik kazanmasa bile Kürdistan üzerinden AB üyeliği alacaktır.

Tayyibin tüm uğraşları sonucu kıbrıs sorunu israilin istediği gibi sonuçlanırsa;İsrail AB üyesi olacağından ,Türkiye"nin ve Kıbrıs"ın kaderi İsrail"e bağlanmış olacak..Bir gün Türkiye"ye demokrasi gelebilir,türkiye tam bağımsız olabilir
,Ancak AKP"nin verdiklerini geri almak asla mümkün olmayacaktır...tıpkı vahdettinin verdiklerini geri alamadığımız gibi...maalesef...yapılanlar yapanların yanına kar kalacak.
..bugün vatana ihanet edenler ve onlara yataklık edenler;elde ettikleri kazançları gözlerimizin önünde utanmadan yiyecekler....birileri birşeyler yapmalı...birileri birşeyler söylemeli.

seni babasız bırakmadım..


Başbakan"İnönü zamanında,gaz,ekmek karnelerini unutmadık."diyor.İnönü yurt gezilerinden birinde,DP lilerin öğretip,İnönünün önüne çıkarttıkları bir çocuk"babalarımızı aç bırakmışsın" demesi üzerine.Belki onları aç bırakmış olabilirim ancak seni babasız bırakmadım" demiştir.Eğer Osmanlı paşası İsmet inönü Yemende uzun yıllar kalmış,savaşmış birçok cephelerde görev almış kurtuluş savaşında atatürkle beraber yurdumuzu düşmandan kurtarmışlar,cumhuriyeti kurmuşlar.Atatürkle omuz omuza mücadele veren İsmet İnönü için söylenen bu sözleri ,bir başbakandan duymak ne üzücü.Ya kurtuluş savaşını bilmiyor.Veya kurtuluş savaşı zamanında,düşmanla iş birliği yapan,sahte dincilerin torunu olabilir.Bu sözleri söyleyenler için başka türlü düşünmek mümkün değildir.Gündem değiştirmekse başka konumu kalmadı.Fırsatını bulup içlerindeki kini ortaya döküyorlar.Bazen Arınç"la bazen başbakanla bazende diğerleri ile.Asıl amaçları sinsi planlarının uygulanması.Halk, artık uyandı.Anayasa değişikliklerini yutmayacak..