12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak halk oylaması için, süreç gittikçe kızışmaya başladı. Bazı soldan dönmelerin ‘evet’ demesi, siyasi iktidarı sevindirmektedir. Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nin adı bile unutulan eski genel başkanının, şeriatçı Vakit Gazetesi’ndeki “Namuslu olun, evet deyin” şeklindeki açıklaması, namus kavramının hangi çıkarlar uğruna namussuzluğa dönüştüğünün açıklanması açısından önemlidir. Aynı gazetenin haberine göre, 12 Eylül 1980 öncesinin ünlü Fatsa Belediye Başkanı Fikri Sönmez’in oğlunun da, ‘evet’ kampanyasına katılması düşündürücüdür. Bu durumda Naci Sönmez’in, babası terzi Fikri’nin fikirlerini anlamadığı ve yararlanamadığı anlaşılmaktadır.
CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Ankara Milletvekili Eşref Erdem, yapılacak halkoylaması için Sabah Gazetesi’ndeki röportajında “Demokratlar evet demeli” diyerek, soyadı erdemli bir politikacı örneği sunmuştur. Eşref Erdem, Kasım 2007 tarihinde “CHP’nin soldan uzaklaştığını” söylemiş ve genel başkan yardımcılığından istifa ederek, erdemli bir tavır sergilemişti! Bu olay için Sayın Erdem’e “Günaydın” diyerek, Cumhuriyet Gazetesi’nde 27 Kasım 2007 tarihinde yazdığım “Günaydın” adlı makaleyi, kendisine sunmuştum. 35 yıllık CHP’li politikacı Eşref Erdem demokrat gözükmek adına, AKP’nin diktatörlük kurmak için yaptığı sahte demokratlık çabalarını görmezden geliyor. 12 Eylül ürünü olan ve özgürlükleri kısıtlayan 1982 Anayasası’nın bile daha gerisine düşen AKP Anayasa paketinin desteklenmesini istiyor. Son sekiz yıldır siyasi iktidarın özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik eylemlerini yok sayarak, AKP’nin Türkiye’yi demokratikleştirdiğini söylemek, herkese kısmet olmayan bir söylem olsa gerek…
Başbakan soldan dönmelerin bu tavırlarını görünce, Hatay’da yaptığı konuşmada şunları söyledi; “CHP, MHP, BDP, bir kısım medya, YARSAV, terör örgütü hepsi bir araya toplanmışlar. Kime karşı, milletin anayasasına evet diyenlere karşı”. Bir başbakanın kendisine karşı fikirleri yok sayması ve fikir sahiplerine karşı iftira atarak, aşağılama yetkisi ve hakkı yoktur. Bir başbakanın siyasi partileri, basın kuruluşlarını, demokratik kitle örgütlerini terör örgütü ile birlikte göstermesi, demokrasinin farklı görüşler rejimi olduğunu bilmediğinin ve kendi acizliğinin çok açık kanıtıdır. Terör örgütünün başına ‘sayın’, şehitlere ‘kelle’ diyenlerin, 19 Ekim 2009 tarihinde Habur sınır kapısında 34 PKK militanını kahraman gibi karşılayarak, seyyar mahkemeler kurduranların, terörü önlemek yerine yan gelip yatanların yönetimde olduğu ülkemizin önünde bu sıkıntılı günleri aşmak için bir fırsat vardır. İşte bu fırsat, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak halk oylamasında verilecek ‘Hayır’ oyları ile cumhuriyetimize ve geleceğimize sahip çıkacağımız büyük bir fırsattır.
Başbakanın bu ölçüsüz, dayanaksız ve toplumu ayrıştırmaya yönelik söylemleri, sürekli artarak devam etmektedir. Ulusunu, ülkesini ve cumhuriyetini seven siyasi partilerden, basın kuruluşlarından ve demokratik kitle örgütlerinden duyduğu öfkeyle, ne yapacağını bilmez bir halde saldırılarını sürdürmektedir. YARSAV yöneticileri, başbakan hakkında suç duyurusunda bulunulacağını açıklamıştır.
Başbakan, Afyon’da yaptığı konuşmada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef almış ve SSK Genel Müdürlüğü yaptığı dönemde, kurumun sürekli zarar ettiğini söylemiştir. Başbakan sözlerini şöyle sürdürmüştür: “Ne yaptın sen orada? Kimleri oralara doldurdun? İhale yolsuzlukları ne oldu? Bunların neticesinde SSK hep zarar etti. Sen onların hesabını ver.”
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili bu söylemlerde bulunan başbakan İstanbul Anakent Belediye Başkanlığı yaptığı döneme ilişkin TBMM Başkanlığı’na ulaşan ve dokunulmazlık zırhının kaldırılması istenen fezlekelerde “görevi ihmal, zimmet, kamu taşıma biletlerinde kalpazanlık, resmi evrakta ve kayıtlarında sahtecilik ile cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak” suçlamalarının yer aldığını unutmuş gözüküyor. Kendisi hakkında 1994 yılında İstanbul Anakent Belediye Başkanı olmasından, milletvekili seçildiği 2003 yılına kadar geçen sekiz yılda 84 suçlamanın kayıtlara alındığından, bunlardan yalnızca birinden beraat ettiğinden, hakkındaki 20 suçlamadan “Rahşan Ecevit’in affı” ile kurtulduğundan ve diğer 63 suçlamadan ise dokunulmazlık sayesinde şimdilik kurtulduğunu da unutmuş gözüküyor…
Korkunun ecele faydası yoktur; yolsuzluktan beslenenler zamanı gelince bunun hesabını yargı önünde vereceklerdir. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak halk oylamasında ‘evet’ çıkması için çalışanların, yolsuzlukların gizlenemeyeceğini bilmeleri gerekir. Namus ve erdem kavramlarını bilmeden dürüst insanlara çamur atarak, kendi şüphelilerini, kendi kalpazanlarını ve kendi yolsuzluklarını görmek istemeyenler, halk oylamasındaki ‘Hayır’lı oylarla, yolun sonuna geldiklerini anlamışlardır. İşte bu yüzden çırpınmakta ve sağa, sola çamur atmaktadırlar. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, halk oylamasından alacakları ders, deliğe süpürülmeleri için başlangıç olacaktır..
SUAY KARAMAN/İLK KURŞUN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder