22 Mart 2010 Pazartesi



3 Aralık Engelliler Günü’nün Tarihçesi


1992 yılında Birleşmiş Milletler aldığı bir kararla, 3 Aralık gününü “Uluslararası Engelliler Günü” olarak ilan etti. Bu kararın ardından BM İnsan Hakları Komisyonu 5 Mart 1993 tarihli ve 1993/29 sayılı bildirisi ile üye ülkelerce 3 Aralık gününün “engellilerin topluma kazandırılması ve insan haklarının tam ve eşit ölçüde sağlanması” amacıyla tanınmasını istedi. Ve o günden beri, 3 Aralık “engelliler günü” olarak bilinmektedir.


Türkiye’de Engellilerin Durumu

Türkiye’de nüfusun yüzde 12.29′u yani 8.5 milyon kişi engelli. Erkeklerde bu oran 11.10, kadınlarda yüzde 13.45. Ama engellilerin herkes gibi 365 günü yaşadığı gerçeğinin görmezden gelinerek sadece 1 gün için gazete, tv ve kamuoyunda gündeme getirilmemeli.


Toplumsal engellerle baş etmek engellerin kendisiyle baş etmekten daha zor. Belki yasaları, yönetmelikleri kolayca değiştiriyoruz ya insanların içlerindeki engelleri... Ama toplumun yarısı bu ülkede yaşayan engellilerin farkına vardıysa !! bu bile bizler için iyidir.

Siz hiç tekerlikli sandalyede oturup koşmayı denediniz mi?


Siz hiç gözlerinizi bağlayıp annenizi görmeyi denediniz mi?


Siz hiç kollarınızı bağlayıp birinin size yemek yedirmesini, su içirmesini beklediniz mi?


Siz hiç konuşmayıp şarkılar söylemek istediniz mi?


Siz hiç duymayıp kordon da martıların sesini dinlemek istediniz mi?


Siz zihinsel engelli yerine gerizekalı yada deli demeyi mi tercih ediyorsunuz?


Siz hiç engelli bir yakınınıza, arkadaşınıza baktınız, ilgilendiniz, ona yardımcı oldunuz mu?


Siz hiç küçük bir çocuğu tekerlikli sandalyesinden kucaklayarak alıp belediye otobüsüne bindiniz mi?

18 Mart 2010 Perşembe

Emeklinin parasını kimler paylaşıyor..


Aidat vurgunuyla 14 milyon lirası çalınan 700 bin emekli 'Bu para çok büyük. Tek başına derneğe yedirmezler. Diğer ortaklar kim?' diye soruyor

Yıllardır geçim sıkıntısı içinde yaşayan emekliler, üye olmadıkları derneklere haberleri olmadan 'Aidat' ödüyor. Üstelik bu parayı maaş emeklinin eline geçmeden kaynağından kesiliyor. Daha sonra da emeklinin sırtına bir kene gibi yapışan derneklere ödeniyor.
Bİlİnen aidat mağduru sayısı yaklaşık 700 bin.. Bu yıl emeklilerin maaşlarından ismini bile duymadıkları derneğe 18'er lira kesildi. Sıkı bir inceleme yapıldığında mağdur sayısıyla birlikte vurgunun da en az 14 milyona çıkacağına kesin gözü ile bakılıyor.
Emekli soruyor Kim bu vurgunun diğer ortakları? hesap vermeli' diye isyan ediyor.

17 Mart 2010 Çarşamba

Mahdumlara kriz vurmadı..



* CumhurbaŞkanı Gül’den Başbakan Erdoğan’a kadar, siyasilerin çocukları krize rağmen ticari kariyerlerini her geçen gün daha da geliştiriyor. Unakıtanlar kek ve enerji işine de girerken, Gül’ün oğlu da Suudilerle iş bağlantılarında... Sadece çocuklar değil, damatlar da çok başarılı!

Siyasilerin çocukları yola devam ediyor...
Devleti yönetenlerin çocukları, ticari bir deha gibi çalışıyor. İşler büyüyor, yeni alanlara da el atılıyor

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a kadar, devleti yönetenlerin çocukları, Türkiye’yi vuran ekonomik krize rağmen ticari kariyerlerini her geçen gün daha da geliştiriyor. Ticari faaliyetlerde, sadece bakan çocuklarının değil, damatların da bir hayli başarılı (!) olması dikkat çekiyor. Kabine üyesi siyasetçilerin çocukları ebeveynlerinin siyaset hayatına girmesiyle birlikte ticari kariyerlerini her geçen gün çeşitli iş kollarına doğru geliştiriyor. Daha önceden mısır, yumurta satışı yapan, internetten şirket dâhi yöneten bu çocuklar, artık altın ve enerji sektörleriyle de gündeme gelmeye başladı.

Artık büyüdüler!
Son dönemde en çok dikkat çeken iş kolu ise Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu arasında da polemiğe neden olan bir olay ile ortaya çıktı. Başbakan Erdoğan’ın ABD’de yaşayan oğlu Necmettin Bilal Erdoğan ile abisi Burak Erdoğan’ın eşi Sema Erdoğan’ın ’Atagold’ isimli bir altın firmasına ortak oldukları medyaya yansıdı.

Unakıtan kekleri
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan da kamuoyu tarafından yakından tanınan bir isim. Oğul Unakıtan, daha önceden likit yumurta işi yaptığı AB Gıda A.Ş ile gündeme gelmişti. Şimdi Unakıtan’lar enerji ve kek işi ile ticari alandaki faaliyetlerini büyütme kararı aldı.


Oğul Gül de aktif
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün çocukları da iş hayatları ve erken yaşta ticarete atılmaları ile gündeme geldi. Gül’ün 3-6 Şubat tarihlerinde Suudi Arabistan’a yaptığı resmi ziyarete Gül’ün küçük oğlu Mehmet Emre Gül de katılmıştı... Burada Türk ve Suudi iş adamları için düzenlenen öğle yemeğine Emre Gül’ün de katılması dikkat çekmişti.

Damatlar da başarılı
Abdullah Gül’ün damadı Mehmet Sarımermer de, küçük kayınbiraderi gibi internette iş yapıyor. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan ve kızı Büşra Yıldırım’ın sahibi olduğu Derin Denizcilik Gemi Taşımacılık Sanayi ve limited Şirketi de bir dönem oldukça tartışıldı.
Hilmi Güler’in damadı ise eski Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin oğlu İsmail Pepe. Pepe’nin çocukları Ankara-Balgat’ta 15 yıldır ev yapıp satıyor. Pepe ve oğullarının yaptığı konutlarda, siyasetin ünlü isimleri de oturuyor.


AKP, Türkiye’nin bütün temellerine dinamit yerleştirdi!

AKP'liler Türkiye’yi Türkiye olmaktan çıkarmak için ne gerekiyorsa yaptılar. İktidarları süresince başlattıkları her uygulama, Anayasal rejimi yok etmeye dönüktür. Şimdi “Liseyi yurt dışında okuyana sınavsız üniversite” diyerek dünyanın dört bir tarafında yetiştirdikleri Amerikan gönüllülerini Türkiye’de yükseltmek istiyorlar.
AKP, Türkiye’nin bütün temellerine dinamit yerleştirmiştir.

Kayıp şeyler...

Bekir COŞKUN bcoskun@hurriyet.com.tr


BEN aslında milliyetçiyim.

Yüreğimde ülkemin sevgisi var.

Bayrağımızı her gördüğümde bir koşu sarılıp öpesim gelir... Askerler marşlar söyleyerek yürüdüğünde gözlerim yanar.

Ama...

‘Milliyetçiler' milliyetçilik adına bu güzel ülkeyi babalarının çiftliğine çevirdiler. Siyasi partiler kurup iktidarın nimetlerini üleşirken, çeteler kurup bizi soydular.

‘Milliyetçilik' çıkar gruplarına dönüştü.

Kaba kuvvetleri ve hoşgörüsüzlükleri ile kendilerini ‘kanun' saydılar.

Ellerinde silah ve kan vardı.

Onlarla aynı kefede olmamak için ‘milliyetçilikten' söz edemez oldum.

‘Milliyetçiliğimizi' elimizden aldılar.

*

Ben aslında Müslümanım.

Yüreğimde Allah sevgisi var.

Bir sabahın alacakaranlığında, ya da akşamın hüzünlü griliğinde ezan sesi duyduğumda içimde kıyametler kopar.

Sığınışım, yakarışım, dualarım vardır.

Ama...

‘Dinciler' din adına uygarlığa ve çağdaşlığa karşı çıkıp ülkemizi her fırsatta karanlığa boğdular.

‘Dindarlık' çıkar gruplarına dönüştü.

Şirketler kurup safları, tarikatlar kurup aptalları, siyasi partiler kurup toplumu kandırdılar.

Onlarla aynı kefede olmamak için dinimden söz edemez oldum.

‘Dinimizi' elimizden aldılar.

*

Ben aslında insanım...

Kimliğimde sevgi ve barış var.

İnsan olmanın gururunu da, sorumluluğunu da unutmam.

Her insan gibi özlemlerim, tepkim, eleştirim, arayışım olmalı.

Ama...

‘İnsanlar' bu ülkedeki ‘insani değerleri' silip, yerine ikiyüzlülüğü, yalakalığı, çıkarcılığı, avantacılığı koydular.

Hukuk dahi buralarda suçsuzdan-haklıdan yana değil.

Bu akşam televizyon haberlerine bir bakın; hukuksuzluk içinde yok olan, güçlünün ezdiği, mazlumun tükendiği bir toplum göreceksiniz.

Böyle mi olur insan?

‘İnsanlıktan' söz edemez olduk.

‘İnsanlığımızı' elimizden aldılar.

ÇANAKKALE ZAFERİ..(Geri dönmeyi asla düşünmediler.)


Bir destanın yazıldığı ve bu uğurda yüzbinlerce vatan evladının şehit düştüğü 18 Mart günündeyiz. Yurdun doğusundan-batısından, kuzeyinden-güneyinden bu cepheye koşup Çanakkale Zaferi'ni elde eden Aziz Çanakkale Şehitleri'ni bir kez daha rahmetle anıyoruz. Vatanın bütünlüğünü korumak için canlarını feda eden dedelerimizin o gün yaptıklarını unutmamalı ve bıraktıkları mirası korumalıyız. Ülkemiz üzerinde oynanan sinsi planlara, kültürel yapımızı, kardeşliğimizi bozmaya çalışanlara karşı tek bir vücut olarak karşı koymalı ve atalarımıza layık olmalıyız. Umarım herkes bugünün anlamını yüreğinde hissedebilir.

10 Mart 2010 Çarşamba

AFFETMİYORUM SİZİ..


'AKP'nin anayasa oyunu...



BAŞBAKAN çok güzel bir Anayasa yapmayı düşünüyor.
Yargıyı kendisi seçecek.
Hakkındaki dosyalara göre kendisi:
Sanık…
(………)
Başbakan‘ın aklına bu parlak fikir gelince, tabii ki iktidar partisi oturdu anayasasını hazırlıyor…
Anayasa Mahkemesi üyelerini de parti seçsin diyorlar…
İktidar partisi, Anayasa Mahkemesi‘nin kararına göre “irticai faaliyetlerin merkezi” olmaktan:
Mahkûm…
(………)
İşte burada sorun çıkıyor…
O zaman Cumhurbaşkanı arabulucu olsun diyorlar…
Cumhurbaşkanı?..
Sincan’daki kayıp trilyon dosyasına göre:
Şüpheli…

Anayasa paketinin fiyongu açılırken, hukukun başına geleni görüyor musunuz?..

Kimileri ise alay eder gibi “Anayasa değişikliğinin seçimden sonra” yapılmasını öneriyor…
AKP olsam ben buna çok kızarım…
Çünkü seçimde iktidarı yitirdiklerinde…
Bir de (CHP ile MHP’nin yemin billah sözü var) dokunulmazlıklar kalktığında…
Yukarıdaki dosyalar açıldığında…
Ne faydası olacak Anayasa değişikliğinin?..

Bu yüzden acele…
TBMM’nin seçtiği gibi gözüken, ama aslında Tayyip Erdoğan tarafından seçilmiş bir yargı, tez yerini almalı…
Acil…
Hemen…
Şimdi..

3 Mart 2010 Çarşamba

Ölüme Meydan Okuyan Bir Kuşağın Hikayesi...








TEKEL işçilerinin eylemi, hem emek ve meslek örgütleri için, hem halkımız için önemli dersler içermektedir. TEKEL işçilerinin bu süreçte verdiği mesaj, Türkiye'nin o çok ihtiyacı olan 'insan onuruna yakışır çalışma koşullarının' hayata geçirilmesidir. Gelinen noktada hükümet de bu eylemden payına düşen dersi almalıdır. Hükümet, binlerce insanın mağdur olmasına yol açan 4-C ve benzeri güvencesiz istihdam uygulamalarını bir an önce Türkiye gündeminden çıkarmalıdır. Artık yanlışta ısrar edilmemelidir. Çünkü bu tür uygulamalar insanımıza ve ülkemize zarar verir noktaya gelmiştir.''

2 Mart 2010 Salı

İşte Tayyip Erdoğan’ın kurduğu, TSK’ya taarruz ve referandum oyunu ......Sabahattin Önkibar'ın yazısı


Bir hakkı teslim edelim. Türkiye’de kamuoyu araştırmaları ile ahalinin nabzını sürekli olarak tutan tek lider Tayyip Erdoğan’dır.
Yakından biliyorum; Erdoğan üç ayrı araştırma şirketi ile on günde bir ve de önemli gelişmelerde günlük olarak halkın tepkilerini ölçtürür ve ona göre politika belirler.
Dolayısı ile Tayyip Bey’in bir süredir sürdürdüğü TSK’yı aşağılama ve köşeye sıkıştırma hadisesi de bunun yansımasıdır.

Son kartı!
Hayır, halk askerin aşağılanmasını ve hırpalanmasını istiyor değil, olay, Başbakan’ın toplumu oyalamak ve manipüle etmek için başka bir argümanının olmamasıdır.
Erdoğan, yaptırdığı anketler yolu ile işsizlik ve yoksulluk çığlıklarının şahididir.
Keza aynı şekilde Kürt olayı ve K. Irak’taki fiili durumdan dolayı da vurgun yediğinin farkındadır.
AB, türban ve İmam Hatip gibi konuların da eskidiğini ve artık istismar edemeyeceğini görüyor.
Geriye kalan tek malzeme, asker ve darbe mugalataları ile ajitasyonlar yaparak yeni bir istismar alanı yaratmak!
Evet Tayyip Erdoğan bugünlerde aslında son kartını oynuyor.
8 yıl iktidarda olan ve her şeyi ile tükenen AKP’nin topluma yeni bir umut dalgası yayabilmesi ve heyecan yaratabilmesi artık imkansızın ötesi bir şey!
Dolayısı ile sığındığı tek husus siyaset ya da hamaset yani yeni bir mağduriyet alanının inşasıdır. TSK’ya yapılan hücumların arkasındaki nedenlerden biri budur!
İlginç ayrıntı; bu son kartını seçime saklayan Tayyip Bey’in bunu şimdi niçin alelacele yürürlüğe koyduğudur.

TSK niçin sabrediyor?
Belli ki zamanlama ve metot konusunda AKP ile Washington farklı düşünüyor… AKP’nin öncelikle derdi malum, seçimi bir kez daha kazanmak ve Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığının önünü açmaktır.
Tayyip Bey ABD’nin önderlik ettiği Kürt açılımı projesini seçimden önce sürdürmek ve sonuçlandırmak istemiyor çünkü böyle bir durumda sandıkta vurgun yiyeceğini görüyor. Washington da açılımı seçimden sonraya bırakmak istemiyor zira AKP’nin gitme ihtimali durumunda projesinin sakatlanacağını düşünüyor.
İşte böyle bir tabloda Tayyip Erdoğan’ın kurduğu oyun şudur:
Askeri olabildiğince köşeye sıkıştırıp tepki koymasını sağlamak ve bu tepki üzerine meydan okuyarak demokrasi kahramanı olmak!
Genelkurmay kurulan bu oyunu gördüğü için bütün aşağılamaları sineye çekerek sabrediyor ve susuyor.

BM ve Diyarbakır’a asker!
Biliyorum; sabretmesin, müdahale etsin diyenleriniz var ama böyle bir durumda Türkiye ekonomik anlamda abartısız İzlanda ya da Arjantin gibi olur… Bazıları farkında değil, Türkiye aylardır nereden geldiği belli olmayan kara paralarla kendini döndürüyor. Buna ilaveten Allah korusun bir darbe durumunda polis içindeki unsurlarla, dini gruplar ve Güneydoğu’daki PKK ve de Barzanici unsurlar kışkırtılıp başkaldırabilir ve de ABD bu durumu bahane edip BM’yi alet ederek Diyarbakır’a asker çıkarabilir! Dolayısı ile askerin müdahalesi sadece AKP’yi kuyudan çıkarmak olmayacak, aynı zamanda ülkeyi de kaosa itme anlamına gelecektir…
Referandum olayı da işte bu tezgahın bir başka boyutudur.
Baktılar askerin tutuklamalara tepki göstermesi sağlanamadı daha fazla tahrik için Anayasa değişikliklerini gündeme getiriyorlar… Orada da gayeleri yeni tahrik alanları yaratmak ve işe TSK’yı karıştırıp mağduriyet inşa etmektir.

Seçime kadar gerecek!
Askerlerin teslimiyet anlamına gelen suskunluğuna bazen ben de feryat ediyorum ama işin bir de bu tarafına bakmamız gerekiyor!.. Tayyip Bey çok çok zorda olmasa, pimi çekilmiş bomba ile bu şekilde oynamaz. Askerle uğraşmak ve üzerinden bu şekilde politika yapmak aynen budur!.. Hiç abartmıyorum; Tayyip Erdoğan bugün sınırlı bir müdahaleye razıdır çünkü böyle bir durumda ABD ile AB’nin yanında olacağını ve hem kendini hem de siyasi misyonunu bu şekilde muhafaza edeceğini düşünüyor. Oysa çok değil bir yıl daha iktidarda kalırsa, bizzat sandık yolu ile kendisinin Yüce Divan’a, partisinin de tarihe havale olacağını iyi biliyor… Buradan hareketle ben Tayyip Bey’in seçim gününe kadar ortamı germeye devam edeceği kanaatindeyim!

BUNALIMDAKİ MERKEZ SAĞDA KİM HANGİ POZİSYONDA!
Süleyman Demirel: Merkez sağda bütünleşme olmasını samimi olarak en çok arzulayan isim. Şahsı ile ilgili zerre bir hesabı yok. Sözünün geçmeyeceği yere de karışmak ve kimseleri kırmak istemiyor. Bu aralar onun için susuyor.
Hüsamettin Cindoruk: İyi niyetli, samimi ve gerçek bir ağabey ama aylar önce kongrede verdiği “Seçime yakın bir zamanda yerimi genç bir isme devredeceğim” sözünün altında eziliyor.
Mesut Yılmaz: Milliyetçi-Muhafazakar sağda sevilmiyor. Öyle ki, o olmazsa merkez sağ çok daha çabuk bütünleşir ve büyür diyenler bile var ancak Karadenizliler tarafından sevildiği vakıa. Ayrıca liderlik gibi bir iddiası da yok. Birikimli, lakin onu hiç kullanamıyor. Örneğin milletvekili olmasına rağmen TV’lere çıkıp bugünlerde yol gösteren biri olamıyor ve imajını düzeltemiyor.
Tansu Çiller: DYP kongre delegeleri tarafından sevilmesine karşın halkta zerre bir itibarı yok. Bir tarafta Tayyip Erdoğan’la gizli-gizli telefon görüşmeleri yaparken -ki bunu Özer Çiller açıkladı- öbür yandan eski DYP’li arkadaşlarını kışkırtıp DP’nin liderliğine beni isteyin diyor.
Çiller’i seçimde AKP listesinden aday görürseniz şaşırmayın!
İlhan Kesici: CHP milletvekili olmasına rağmen adı her zaman merkez sağın potansiyel lideri diye geçiyor. Şartlar gereği CHP rozetini takmasının dışında bütün notları çok iyi.
Süheyl Batum: Hüsamettin Cindoruk’un bir aralar merkez sağa lider olarak hazırladığı bir akademisyen. Düzgün ve hırslı bir isim ama Demirel ve Özal’dan ziyade İnönü ve Baykal’ı çağrıştırıyor, dolayısı ile lider olursa sağ cenahtan oy alıp alamayacağı tartışmalı.
Rifat Hisarcıklıoğlu: Merkez sağın tepesine en sık yakıştırılan isim ancak Tayyip Bey’den ödü kopuyor. Niye acaba?
Mehmet Haberal: Tahliye olduğunda adı çok sık gündeme gelecek.